Feeds:
Posts
Comments

Posts Tagged ‘limmat nehri’

eelfmfjjf

10 Aralık – 22 Aralık 2014 tarihleri arasında 13 günlük bir İsviçre seyahatimiz oldu. Birazdan bu güzel gezide edindiğin izlenimlerimi, bazı gözlemlerimi ve yorumlarımı değerli okuyucuyla paylaşacağım. Umarım bu yazıdan sonra bu gelişmiş ülkeyi ziyaret etme isteği ve bunu uygulamaya geçirme arzusu değerli okuyucuda alevlenir!eekdmmd

Etkinliğimizin fotoğrafları aşağıdaki linkten görülebilir:

https://picasaweb.google.com/lh/myphotos?noredirect=1

Almanlar İsviçre’ye Schweiz derler, Fransızlar Suisse, İtalyanlar ise Svizzera. Plakalarda CH görürüz, Latince Confoederatio Helvetica yani Helvetler Konfederasyonu demektir; Helvetler İsviçre platosunda yaşayan Kelt kabilesidirler.

İsviçre platosunu da açıklamakta fayda var: Bu plato Cenevre gölüyle Almanların Konstanz gölü arasındaki geniş bir platodur; İsviçre’nin % 30’u kadarlık bir alandır ve 8 milyonluk nüfusun büyük çoğunluğu da bu platoda yaşar. Cenevre, Lozan, Bern, Zürih doğal olarak hepsi bu platoda toplanmışlardır. Ovalar yaşam alanlarıdır. Güney tarafları zaten İsviçre Alpleridir, kuzey kısmı da Jura dağları. Ülkenin yüzde 60’ı dağdır zaten, 3000 binlik, 4000 binlik onlarca zirvesi vardır İsviçre’nin. Dağcılık için bir tapınaktır adeta!

İsviçreliler akıllı insanlar ve bunun ilk göstergesi de 200 yıldır hiçbir savaşa girmemiş olmalarıdır, çünkü 200 yıldır hiçbir savaşta taraf olmama kararı almışlardır! Akıl işte budur! Bu şu anlama gelir: “Kim savaşırsa savaşsın, ben sizin bu aptalca savaşınızda, bu saçma sapan kanlı kavganızda taraf olmayacağım! Ben uygarım, benim savaşla işim olmaz! Siz savaşın, ben savaşmıyorum, sizin yanınızda ya da sizin karşınızda savaşmayacağım!”

İsviçrelilerin bir başka akıllı yanları doğrudan demokrasiyi kullanma yeteneğine sahip olmalarıdır! Siyasi kararlar nihai olarak doğrudan oylama yoluyla şehir halkı tarafından alınır, yani son karar meclisin değil halkındır. Diyelim ki meclisten bir yasa geçmiş, halkın da hoşuna gitmemiş, 50 bin kişi belirli bir süre içerisinde imza verip yasayı referanduma götürebilir! Anayasa değişikliği istenirse 100 bin imza toplar halk ve referanduma gidilir! 8 milyon nüfus var ve sadece 100 bin imzayla anayasal değişiklik referandum yoluyla mümkündür! Buna doğrudan demokrasi derler; yarı-doğrudan da denebilir ama nihai karar halkta olduğundan ben doğrudan sıfatını uygun bulmaktayım! Kötü bir yasa çıkaracaksın ve halk da buna karşı hiçbir şey yapamayacak, acıların çocuğunu oynayacak, acılı şarkılar dinleyecek, süklüm püklüm miskin bir şekilde evinde oturacak, 4 yıl 5 yıl seçimin gelmesini bekleyecek, işte bu az gelişmiş ilkel ülkelerde, cahil toplumlarda olur, İsveç’te olmaz, Norveç’te olmaz, İsviçre’de olmaz! Burada bilinçli halk yasayı sorgular ve nihayetinde referandum talebiyle referanduma götürüp iptal edebilir! Halkın gücü vardır bu ülkede! Hükümet altın alacağız der, halk gerek yok der ve altın alınmaz! Hükümet bu ülkede şımaramaz, küstahlaşamaz, haddini bilir, çünkü iktidara halk için gelmiştir, cebini doldurmak için değil, ahmakça kararlar alıp keyfice uygulamak için değil! Ahlak var burada, ahlak! Bak da bir şey öğren! Dünyanın bütün ilkel ülkeleri! Buraya bakın da bir şey öğrenin!

İsviçreliler akıllı demiştik: 2011 Fukuşima Nükleer felaketinden sonra İsviçre 2034 yılına kadar bütün nükleer reaktörlerini durdurma kararı almıştır! Doğru karar alma konusunda başarılı bir ülke çünkü aklın ve mantığın egemen olduğu bir ülke burası! 26 kantonluk bu federal cumhuriyet dünyadaki öteki ülkelere güzel bir örnek ve güzel bir hedef teşkil eder! Pek çok uluslararası kuruluşun yönetim yeridir İsviçre. Kızılhaç bu ülkededir, Dünya Sağlık Örgütü, Uluslararası Çalışma Örgütü ve benzeri onlarca örgüt merkezi vardır.

13 günlük seyahatimiz boyunca ana kalış yerimiz Zürih şehriydi; Bahnhofstrasse denilen İstasyon Caddesine oldukça yakın bir yerde kaldık; merkeze inmek yürüyerek sadece 10 dakikaydı. 372 bin nüfuslu, zekânın, aklın, mantığın, sanatın, kibarlığın ve estetiğin hâkim olduğu harika bir kenttir burası. Çok eski zamanlarda Linth nehrinin önü kapanmış ve 42 kilometrelik Zürih gölü oluşmuştur ve kent de bu gölün Limmat nehriyle buluştuğu yerdedir. Şehrin içinde görülen tertemiz nehir Limmat nehridir. Bu nehirde yüzebilirsiniz! Nehirlerin üzerleri örtülmemiştir! Ankara’nın Dereleri isimli yazımda Ankara’nın derelerinin nasıl da bilgisizce örtülüp yok edildiğini yazmıştım! Şimdi bu derelerde Ankara halkı yüzüyor olabilirdi! Akıl her şeyi başarır; aptallık ise her şeyi berbat eder! Güzeli, değerliyi korumanın tek yolu sağlam bir akla sahip olmaktır, bilimci bir zihne sahip olmaktır. Zürih’in içinden tertemiz nehir akıyor ve bu bir tesadüf değildir! Ayrıntıcı zeki zihnin başarısıdır!

Dünyada yaşam kalitesinin en yüksek olduğu bu kente dair gözlemlerime başlayacağım şimdi. Zürih havaalanı Kloten (Flughafen) eski haline göre oldukça büyümüş. Şehirden sadece 13 km uzaklıktadır ve buradan tramvayla bile şehre geçilebilmektedir, ancak trenler daha hızlı varır merkez istasyona. Yine de tramvayı tercih etmek daha güzeldir!

Romalıların Turicum dedikleri bu şehirde bir zamanlar Albert Einstein, James Joyce, Vladimir Lenin ve Thomas Mann gibi önemli isimler ikamet etmişlerdir. Bu isimlerden James Joyce’un mezarını görmemek olmazdı elbette ve Zürih’teki ilk günlerimizde Zürichberg dağındaki ünlü Fluntern (Friedhof Fluntern) mezarlığına gittik. 6 No’lu Tramvay gider bu enfes mezarlığa. Tramvayın önünde Zoo (Hayvanat Bahçesi) yazar; küçük çocuklar pek çoktur bu yolculukta, Zürih’in sessizliğine en çok bu küçükler darbe vururlar! Zürih Üniversitesi’nin önünden geçip yukarı doğru tırmanır tramvay ve 612 rakıma kadar çıkar.

Mezarlığa köpeklerin girişi yasaktır; hemen ön tarafta köpek bağlama yerleri yapılmıştır. Mezarlıkta mükemmel heykeller vardır. Taşların işçilikleri, yanan mumlar, taze çiçekler, bütün bunlar size sanki mezarlıkta değil de hoş bir mekânda dolaşıyormuşsunuz hissini verir ve insan gerilmez, rahatlar! Zürih’e her gelişimde bu mezarlığı ziyaret ettim ve orada uzun zaman geçirdim. Düşünmek için önemli bir mekân!

İsviçre pek çok ünlünün de gömülü olduğu bir ülkedir. Charlie Chaplin, Peter Ustinov, Erasmus, James Joyce, Jorge Louis Borges, Richard Burton, Heidi’nin yazarı Johanna Spiri vs. Bu mezarlık Zürih Hayvanat Bahçesi’ne ve futbolun dünyadaki en üst yönetim merkezi FİFA’ya da oldukça yakındır. FİFA’nın olduğu cadde – ki ismi FİFA caddesidir – pek sakindir; kırmızı meyveli ağaçlar kuşlarla doludur. Şehrin merkezinden tramvaya binip 20 dakika içerisinde 150 metre yukarı rakımdaki ormanlık yürüme alanlarına ulaşmak bu kentin bir akıl kenti olduğunu fazlasıyla ispatlar. Zürichberg dağı ya da tepesinin olduğu yerde meteorolojik gözlem istasyonları da vardır.

İsterseniz merkez istasyondan trene binip yine kısa bir sürede 869 rakımlarındaki Uetliberg dağına çıkabilirsiniz ve orada bütün Zürih ayaklar altına serilir. 186 metrelik Uetliberg TV kulesi de buradadır. İsteyenler merdivenlerle demirden yapılmış seyir tepeye kadar çıkabilirler! Trenler 650 rakımdaki Uetliberg istasyonuna kadar gelirler ve geriye kalan kısım da yürünerek çıkılır. Biz buraya giderken anaokulu çocukları da muhtemelen ormanda dolaştırılmak için trendeydiler; uslu bir şekilde oturmuşlardı ve gayet donanımlı kış kıyafetleri vardı! Yarım saatte pek çok orman içi yürüyüş yolunun olduğu bu bölgeye gelmek Zürihliler için bir nimettir ve bizler için de! Oraya her kim gider ve orayı severse o da Zürihli olur artık ve biz de Zürihliyiz artık! Doğayı mı özledin, atla trene, gel burada yürü! Bir köyden başka bir köye git; yürüyüş yolları levhalandırılmıştır her yerde.

İsviçrelilerin akıllı olduklarının en iyi kanıtlarından biri de tramvaylardır. Bizdeki birkaç hatlı uyduruk tramvaylardan bahsetmiyorum, bütün kente hâkim olmuş çok kapsamlı bir tramvay ağından bahsediyorum. Bern’den Zürih’e gelirken “medeniyete dönüyoruz,” şeklinde bir espri yapmıştım ama her esprinin içinde bir gerçek saklıdır çünkü Zürih’in ulaşım ağı daha iyidir! Bu kentte kaybolmak imkânsızdır çünkü nereye gitseniz oradan bir tramvaya binilebilir. 1882 yılında ilk tramvay hizmete girmiş, atların çektiği bir tramvay! Metro gibi yeraltından giden sağlıksız bir şey değil tramvaylar, son derece sağlıklı, panoramik ulaşım araçları. Atatürk doğduktan 13 yıl sonra bu kentte elektrikli tramvaylar başlamış. Bunlar ulaşım için muhteşem araçlar ve hangi kentte böylesine yoğun tramvay ulaşımı varsa o kent zeki bir kenttir!

İsviçreliler akıllı diyorum durmadan, işte bir sebep daha: Metro olayı referandumda 1962 yılında, 1973 yılında reddedilmiş! İsviçreliler yeraltı ulaşımına hayır demişler çünkü yer üstünde manzara seyrederek gitmek varken fare gibi yeraltına inmeye, karanlık tünellerde sürünmeye ne gerek var? İşte akıl bu! Darısı dünyadaki bütün kentlerin başına! Dileyenler Zürih Tramvay Müzesi’ni gezerek bu büyülü araçların tarihi gelişimlerini görebilirler. Bizim ülkemizde ya da dünyada başka pek çok kentte 2 tane tramvay hattını bile şehre yapamayacak kadar yetenek ve vizyon yoksunu belediye başkanları var! 2 taneyi bıraktık, 1 tane hat yap!

Bizim gittiğimiz zamanlar Zürih’in en canlı zamanlarıydı çünkü Noel yaklaşıyordu, 25 Aralık heyecanı vardı. Gittiğimiz bütün kiliselerde İsa’nın doğumunun kutlanması için konser çalışmaları, süslemeler yapılıyordu, kiliseye yardımlar toplanıyordu; mumların kokuları kentin her yerine sinmişti. Kutsallıktan ziyade sevimli bir atmosfer vardı.

Zürih’te hava müthiş ılımandı, Aralık ayı olmasına rağmen muhtemelen Küresel Isınmanın da etkisiyle olağanüstü bir ılımanlık yaşanmaktaydı. Tramvayla gezerken ilk dikkat çeken şeylerden biri de evlerin harika mimarileri ve her evin ötekinden farklı olacak bir şekilde yapılmış olmasıydı. Sanatsal mimari şahsiyetli evler yaratmıştı; ev bir kez sağlam yapılmıştı ve artık o ev belki bin yıl belki iki bin yıl orada sapasağlam duracaktı! Binaları sanatsız bir kent, tüysüz bir tavus kuşudur ancak!

Tramvaylar dakikalar, saniyeler içinde geliyor ve ineceklerin hepsi inmeden hiç kimse binmiyordu! Herkes inmeden içeri hücum etmek ancak az gelişmiş zihniyetlerin davranışıydı. Tramvayda giderken herkesin işiyle ilgilendiğini, öyle pek fazla başkalarını süzen, karşısındakini inceleyen insanlar olmadığını, meraklı gözlerin azlığını görebiliyorduk. Kentin her yerindeki evlerin pencerelerinin çoğunda perdeler açıktı! Bu da insanların kendi işleriyle ilgilendiklerinin bir başka ispatıydı! Perdeler açık ama bakan yok! Evlerin bu açık perdeli halleri bana Alfred Hitchcock’un Arka Pencere filmini hatırlatıyordu; orada da bir apartmanın perdelerinin tamamı açıktı ve bana pek gerçekçi gelmemişti o zamanlar! Hâlbuki Zürih’te bu tür evler ve apartmanlar sıkça gördüm.

Dışarıda sık aralıklarla müthiş çeşmeler görüyorduk. Zürih, susadığınızda hemen markete koşmanızı gerektirmeyen bir şehirdir çünkü her yer çeşmelerle dolu. 1200 tane içilebilir çeşmesiyle Zürih dünyada en çok çeşmesi olan kenttir! Akıl! Buna akıl diyoruz! Bunları akıl yapıyor, iyi eğitim yapıyor, ayrıntılı düşünmek yapıyor! Bunu yapamayanlar yapamıyorlar çünkü yetersizler, kapasiteleri ve vizyonları yok! İsviçre aklı bize çok uyuyor, yapılması gerekenleri yapıyorlar! Çeşmeler de öyle sıradan çeşmeler değil, her biri bir sanat parçası! Evet, bu kenti övüyorum, aklı övelim! Aptallık bunaltır, akıl ise övdürür! Nerede akıl görürsen öv, sen de onu izle, onun yaptığını yap, daha iyisini yap!

Avrupa’da başka kentlerde özellikle Fransa’da gördüğüm köpek vs pisliklerine burada rastlanmıyor. Sokaklardan eve gelince neredeyse ayakkabıları çıkarmak gerekmeyebiliyor! Bizdeki araba yıkama yerlerine gidin, her arabadan en az bir kilo çamur çıkar; 2 araç yıkanınca görevli gelip yıkama alanını temizlemek zorundadır çünkü yerler çamur içinde kalmıştır!

Kaldırımlar oldukça yüzeysel, bizdeki gibi gökdelen kaldırımlar yok! Bahnhofstrasse dünyanın en pahalı ve en prestijli bulvarlarından biridir ve belki de en pahalısıdır. Bahnhofplatz denilen merkez tren istasyonundan başlar, Bürkliplatz’da, gölün bulunduğu yerde sona erer. 1.5 kilometre uzunluğundadır. İsviçre banka kasaları da bu meşhur caddenin altındadır! Akşam iş çıkışlarında cadde müthiş canlanır, her yer insan dolar; geceleri Noel Baba kılığındaki sürücülerin sürdükleri tek vagonlu Jelmoli reklamlı eğlence tramvayları geçer, nostaljik bir görünüm alır bu muhteşem cadde! Jelmoli, Manor, Globus gibi alışveriş yerlerinde adım atılmaz! Çikolatacılar dolar taşar. Noel canlılığı bu sakin kentin en neşeli zamanlarıdır!

İsviçreli işadamı Daniel Peter sütlü çikolatayı bulan kişidir. 1857 yılında başlayan bu çikolata yapımı sürecine tanıdık bir isim de katılır: Henri Nestle! 1875 yılında çikolata piyasaya sürülür! Bu iki isim Nestle şirketini kurmuşlardır. Lindt, Toblerone, Sprüngli, Milka… Köklülük önemli bir şeydir. Bu çikolata firmalarından Sprüngli 1845’lere kadar iner. Tecrübe, kaliteyi belirlemede önemli bir faktördür! İstasyon Caddesi Bahnhofstrasse’de ilerlerken solda Laderach isimli çikolata dükkânı özellikle akşam saatlerinde dolar taşar. Yaygın bir çikolata kültürü vardır, bizdeki baklava gibi! Kiloyla çikolata alanlar vardır!

Zürih HB, Zürih Hauptbahnof’un kısaltılmış halidir, Zürih Merkez istasyonudur. Buranın 1871 yılında bir fotoğrafı var. Neredeyse 150 yıla yakın bir zaman öncesine ait harika bir tren istasyonu! Şimdi o binanın önünde Richard Kissling’in yaptığı Alfred Escher heykeli vardır ve bir de çeşme. Alfred Escher İsviçre Demiryollarının gelişmesinde önemli rol oynamış bir siyasetçidir, yani heykel doğru yere konmuştur, doğru kişi tarafından yapılmıştır!

Tramvaylar, insanlar, arabalar hepsi iç içedir ve pek bir çakışma, çatışma yoktur; genel bir uyum vardır, elbette zaman zaman kazalar olduğu da aşikârdır. İsviçre bir kurallar ülkesidir, bir kanun ülkesidir! Vatandaşlar da bizzat polis gibi kanunları ve kuralları izler, takip ederler, uymayanları şikâyet ederler! Biz oradayken ünlü bulvarın kenarlarında Noel Pazarları da kurulmuştu. Noel çiçeği ve sıcak şarap bu pazarların vazgeçilmezlerindendir. Kalabalık olduğu için zaman zaman burada özellikle yabancıların yaptığı hırsızlık olayları olmaktadır ki bir tanesine de biz tanık olmuştuk. Vatandaşlar hırsızı çabucak organize olup yakalamışlardı!

Zürcher Christkindlimarkt tren istasyonundaki büyük Noel pazarıdır.  Tren garının içinde market kurulur ve bir de dev bir Noel ağacı vardır. Bu Noel pazarı 24 Aralık gününe kadar kalır. Zürih Tren İstasyonu Haupbahnhof’un ortasındaki Swarovski kristal Noel Ağacı ışıl ışıl parıldar, etrafında binlerce flaş patlar, turistlerin flaşları, Zürihlilerin flaşları…

Bahnhofstrasse’den Lindenhof’a geçilebilir. Lindenhof Ihlamur Ağacı demektir ve Zürih’te Roma kalesinin olduğu yerdir; oraya biraz dikçe sayılabilecek merdivenlerden çıkılır. Roma dönemi surları üzerinde inşa edilmiş seyirlik bir terastır burası. Güvercinleri çeşmeden su içerken görüntülemek ya da uzaktan karlı Alpleri izlemek pek keyiflidir; bu çeşme 1292 yılında şehri Habsburg kuşatmasından kurtaran Zürihli kadınların anısını canlı tutmak için yapılmıştır. Ayrıca Limmat rıhtımı da izlenebilir.

Sokaklarda sıkça kestanecilere rastlanır. Tramvaya binip biraz merkezden uzaklaşınca sakinlik hemen tavan yapar! Mesela Zollikerstrasse’ye gidin müthiş sessizdir; Gemeindehaus denilen belediye binaları sanki kapalılarmış gibi sakince dururlar. Yaya geçitlerine gelince sürücüyle göz teması kurulduğu anda sürücü durur; duracağından emin bir şekilde insan adımını yaya geçidine huzur içinde atar!

Zürih’te dilenciye pek rastlamadık; evsiz veya alkolik diyebileceğimiz tek tük birkaç kişi görebildik, ancak onların daha fazla görülebildiği semtler de var. Zürih’in eski ve dar sokaklarında dolaşmanın en harika yanı çok güzel kapılar görmenizdir! Şık kapıların olduğu kenttir Zürih. Oyma ahşaptan yapılma kapılar, enfes demir kapılar… Burada rahatlıkla kapı fotoğraflarından oluşan muhteşem bir albüm hazırlanabilir! Ayrıca pencerelerin renkli panjurları da bir albüm konusu olabilir, özellikle çiçekli ve panjurlu pencereler müthiş estetik bir görüntüye sahiptirler! Çıkma balkonlar da ayrı bir güzellik. Zürih bir güzellikler şehri, sevimli ve şirin; kesinlikle akıllı insanların yaşayacağı ve yaşamak isteyeceği bir kenttir! Küçük barların içerlerinde insanlar alkollerini, portakal sularını huzur içinde yudumluyorlar; kiliselerin çanları çalıyor, korna sesleri duyulmuyor çünkü kornalar çalınmıyor! Ne kadar gelişirsen o kadar sessizleşirsin! Unutma bunu!

Gittiğimiz bütün ana kiliseler açıktı. Yorgunsanız içeri girip sakin ortamda dinlenebiliyorsunuz. Goethe Caddesi gibi değerli üstatların isimlerini sokaklarda görüp seviniyorsunuz. Zaman zaman güneş parıldıyor, çeşmelerin suları ışıl ışıl yanıyor. Kentin havası çok temiz. Musluk suları rahatça içiliyor. Zürih gölünün martıları uçarken bu kentin denize ihtiyacı yok diyoruz. Burada müstehcen heykel denilen ahmakça bir tanımlama yok! Heykel çıplak olsun; çıplak taş heykelden rahatsız olacak kadar sapık zihniyet, geri kalmış kafa yapısı yok! Sanatı görüyor insan bakınca orada! Sanatçının emeğine saygı var o ülkede, o yüzden o ülke yukarıda! Unutma bunu! Sanatçı özgür olacak, yoksa ülken aşağılara gider!

Migros ve Coop şeklinde 2 temel market var Zürih’te. İçki reyonları bizim marketlerin 10 katı uzunlukta! Trabzon hurmasından en egzotik meyvelere kadar zengin meyve reyonları mevcuttur burada. Altyapı çok iyi olduğu için kredi kartlarını takar takmaz işleme giriyor ve saniyeler içinde alışveriş gerçekleşiyor fakat tabii nüfus artsa belki orada da kredi kartları yavaş işleyebilir! Pazar günleri bu marketler kapalı olunca insanlar Haupbahnhof’a gidiyorlar, alt kattaki bütün dükkânlar açık. Geceleri saat 20.00’dan sonra şehir iyice sessizleşiyor. Düzeni ve sakinliği sevenler için ideal bir kent. Küçük dükkânlarında slogan levhalarını okumak da keyif veriyor ki bunlardan birkaçı şöyle: “Çalma! Hükümet rekabeti sevmez!” Ya da “Organize olmak için çok meşgulüm!” “Ev kuralları: 1- Anne patrondur. 2- 1. Maddeye bak!”

Bahnhof caddesinde bir de mavi bir otobüs durmaktadır ki o da emanetçidir! Ona Paecklibus deniyor; Noel alışveriş paketlerini aldınız, eliniz dolu, buraya bedava verip eşyanızı bırakıyorsunuz ve size bir numara veriyorlar!

Yolda yürürken en büyük keyiflerden biri de çeşme havuzlarındaki sonbahar yapraklarını izlemektir… Zürih’in önemli turistik mekânlarından biri de Grossmünster kilisesidir, bir Protestan kilisesidir. 4 büyük kiliseden biridir ve 1100 yıllarında yapımına başlanmıştır. En tepesine çıkan daracık, kıvrılmalı bir yürüyüş yolu vardır ve tepeden Zürih’in bütün yönlerine bakılabilir. Diğer önemli bir mekân da göl kenarındaki Ganimed heykelidir. Yunan mitolojisine göre Ganimed, Troya kralının oğludur ve olağanüstü bir güzelliğe sahiptir. Zeus kartal kılığına girer ve onu kaçırmak için gelir. Ve sonra Zeus bu delikanlıyı ölümsüz yapar. Heykeldeki kartalın hikâyesi işte budur! Bürkliplatz’daki heykelin arka tarafında Zürih gölü deniz gibi ötelere uzanır. Heykelin arka planında kalan Alpler karlı bakışlarıyla insanı büyüler.

Zürih Üniversitesi’ndeki Zooloji Müzesi de görülecek yerler arasındadır. Üniversite yakınlarında açık havada bir buz pateni kurulmuştur ve adeta dünya sadece mutluluktan ibaretmiş havası veren bir huzur havası vardır burada ve paten yapanların yüzlerinde! Limmatquai Bahnhof denilen ve üniversiteye çıkan çarklı trenin durağı da buradadır. O gece dolaşırken yüzlerce insanın koşu yaptıklarını, maraton tarzı bir yarışma olduğunu gördük. Geceleri The Singing Christmas Tree denen bir gösteri de vardı. Bu gösteride çocuklar Yılbaşı ağacının üzerinde şarkı söylüyorlardı, işlerini çok ciddiye almış olanlarını seyretmek ayrıca bir keyifti!

Zürih’e tepeden baktığımızda epeyce bir vinç görebiliyorduk; bunlar yeni binaların inşaatlarıydı. Çok fazla uzun binası olmayan bu şehir bunu korumakta da kararlı görünüyordu. Zaman zaman Uetliberg dağına sisler çöküyor, dağ tümden yok oluyordu. Zürih gölünün kuğularını ve ördeklerini besleyenler çoktu. Martılar için havaya ekmek atılıyor ve bu ekmekler de havadayken ustaca kapılıyorlardı. Zürih’in güzelliklerinden biri de gölde tekne turu almaktır: Kleinerundfahrt. Biz Bachtel isimli bir tekne aldık ve en az 1.5 saat kadar göl turu yaptık; evlerine tekneyle gidenler de vardı. Turistlerin çoğunlukta oldukları tekneye binmeden önce Migros’tan körili tavuk sandviç, ay çekirdekli simit, Evian ya da Vittel su veya portakal suyu alıp teknede yemek pek hoştu. Değişik duraklara uğruyor, kürekçileri selamlıyor, harika villaları seyrediyorduk. Tepelere kurulmuş kiliseler de çanlarıyla sanki tekneyi selamlıyorlardı. O kadar çok şey yedikten sonra bir de S. Pellecrino maden suyu içmek de iyi oluyordu!

Uzaklarda çikolata fabrikalarını, tombul martıları, sazlıklar içinde tahta kulübeleri görebiliyorduk. Teknenin arkasındaki İsviçre bayrağı durmadan dalgalanıyordu; bu ülkede tıpkı bizdeki gibi bayrak sevgisi oldukça yaygındı. Tekne gezisini tavsiye ediyorum! Yeniden sokaklara döndüğümüzde pek çok evin penceresine asılı Noel Baba mankenleri görüyorduk, gizlice hediyeleri eve çıkarıyordu Noel Baba! Zürih’teki güzel kiliselerden biri de Enge kilisesidir ya da Kirche Enge! Bu protestan kilisesinin yapımına 1892 yıllarında başlanmıştı. Tepede kurulu bu kilisenin içi sessizdi ve hiç kimse yoktu; buralarda iyi düşünülür, iyi felsefe yapılırdı! Pencere vitraylarındaki resimleri incelemek insanı başka bir dünyaya götürüyordu. Böyle sessiz yerler birer sığınaktırlar; düşünen insanların sığınakları!

Zürih’te dikkatimi çeken şeylerden biri de köprü demirlerindeki kilitlerdi ki başka şehirlerde de yaygınlaşmaktadır bunlar. Bunlara Love Lock deniyor, Aşk Kilitleri. Elbette yerel otoriteler bu tip şeyleri sevmeyebilirler, çünkü bunlar çoğalınca tıpkı çaput bağlanmış ağaçlar gibi her yeri kaplıyorlardı ve paslandıklarında çirkin bir görüntü oluşturuyorlardı!

Zürih denince akla gelen en önemli mekânlardan biri de Universitat Zurich’ti! 12 Nobelli Zürih Üniversitesi! 25 bin öğrencili bu üniversite İsviçre’deki en büyük üniversite. Başka bir özelliği ise Avrupa’daki ilk devlet üniversitesi olmasıdır. 1833 yılında kurulmuş bu üniversitenin merkez binasını gezme olanağı bulduk. İçeri özgürce girilebiliyor ve hatta derse bile girseniz kimse size ne işiniz var burada demiyor! Zaten üniversite demek bilim ve özgürlük demek! Her ikisi de yoksa zaten orası sadece binadır, üniversite değildir, bizde böyle binalar çok! Yoksa çok değil mi diyorsun? Ciddi ol!

Merkez binanın çok ferah bir avlusu var; heykeller, resimler, müze görünümünde hoş bir yerleşke. Üniversite içinde dolaşırken görkemli bir salon gördük, kapı açıktı, içeri daldık. Burası 19 Eylül 1946 yılında Sör Winston Churchill’in Zürih Üniversitesine gelerek konuşma yaptığı salondu. Bir üniversiteyi üniversite yapan en önemli unsurlardan biri binalarıdır ve bu açıdan Cambridge, Oxford ya da Zürih Üniversitesi gibi üniversiteler çok şanslıdırlar.

Üniversiteden çıkıp çatısı yosun tutmuş evleri, sokak aralarındaki şirin antikacıları, gizemli dövme dükkânlarını, antika kitapçılarını, daracık sokakları, terzi dükkânlarını geçerek Limmat rıhtımına geldik.  Kesilmiş yılbaşı ağaçları İsviçre’ye yakışmıyordu ancak bunlar ağaç kökten kesilerek değil sadece tepeden kesilerek satışa sunulmuşlardı fakat bu alışkanlıktan da vazgeçmek gerek! Gelişmek ve daha da gelişmek gerek!

Zürih Opera binası önündeki meydan pek kalabalıktı. Göl kenarına inildiğinde burada çok uzun bir yürüyüş parkuru vardır ve spor için çok uygundur. Yol boyunca müzelere rastlanır. Bunlardan biri de Johann Jacobs Museum’dur. Şehrin içinde yürürken aşağılara inen merdivenler görürsünüz, bunlar nehir kenarına inerler ve nehir boyunca yürünebilir. Küçücük barajlar ya da su setleri vardır. Ördekler bu tertemiz suda yaşamaktan mutludurlar. Bu kenti ve bütün güzel kentleri yürüyerek gezmek gerek çünkü karşınıza her an bir sürpriz çıkar, mesela aniden bir botanik bahçesi beliriverir ya da tarihi bir heykel, tıpkı Conrad Gesner’in heykeli gibi! Gesner Zürih’te hekimlik ve doğabilim profesörüydü, önemli eserler bıraktı ardında! Yürürsünüz yürürsünüz sonra aniden Herzbaracke Tiyatrosu çıkar önünüze, bir tekne tiyatrosudur bu, binası teknenin kendisidir!

Zürih’i gezmenin iki yolu vardır: Günlük tramvay bileti alırsınız, 24 saat geçerlidir ya da yürürsünüz ki en güzeli bu ikincidir! Yürüyün, Fraumünster kilisesine yürüyün, Avrupa’nın en büyük saatini görmek için St Peter kilisesine yürüyün, oyuncak mağazalarına girin, merkez istasyon HauptBahhnhof’taki Nordsee’de balık yiyin, alışveriş merkezi Manor’un en üst katında makarna yiyin, brokoli yiyin! Köprülerden geçin, kedi bulursanız sevin çünkü kedi pek bulunmamaktadır, sahipsiz kediler ya da sahipsiz köpekler!

Değerli okuyucu için Zürih’e giriş şeklinde kısa sayılabilecek bu yazıyı kaleme aldım. Gezilecek yerler vardır, eğlenilecek yerler vardır, şöyle bir uğranacak yerler vardır ve bir de yaşanacak yerler vardır! Zürih yaşanılacak bir yerdir hem de güzel yaşanılacak uygar bir yer! İsviçrelileri tebrik ediyorum, kutluyorum! Akıl var bu kentte! Aklı övelim, akılsızlığı yerelim!

Mehmet Murat ildan

https://www.facebook.com/mehmetmuratildan.quotations

Read Full Post »