Feeds:
Posts
Comments

Posts Tagged ‘aşağıdanaköy’

004

Bugün 2015 yılının 28 Haziran Pazar günü. Zaman zaman olduğu gibi ani bir kararla ve 10 dakikalık bir ön araştırmayla Safranbolu Tokatlı Kanyonu’na bir keşif gezisi yapmaya karar verdik ve sabah 11.30’da yola çıktık. Birazdan bu etkinliğin kısa bir hikâyesini anlatacağım ve değerli okuyucuya kanyona ve mağaraya dair bir ön bilgi vereceğim. Mutlaka görülmesi gereken bir yer olduğunu belirterek yazıma 28 Haziran tarihinin geçmişiyle başlıyorum.

28 Haziran günü önemli bir filozofun doğum günüdür: Üstat Jean Jacques Rousseau. Fransız Devrimi’ni de etkilemiş sarsıcı bir isim! Üstat ilginç biriydi. Bir keresinde şöyle demiştir: “Ben yalnızca yürürken düşünebilirim. Durduğumda düşüncelerim de durur; benim kafam bacaklarımla hareket eder.” Onun şu güzel sözlerini de hatırlamakta yarar var: “Bir toprak parçasının etrafını çitle çevirip ‘bu benimdir’ diyen ve ona inanacak denli saf başkalarını bulan ilk insan, uygar toplumun gerçek kurucusu oldu. Kazıkları sökerek ya da hendeği doldurarak başkalarına, ‘Bu düzenbazı dinlemeye son verin, meyvelerin herkese ait olduğunu ve toprağın hiç kimseye ait olmadığını unutursanız bittiniz demektir’ diye bağıracak biri, insan soyunu hangi suçlardan, savaşlardan, cinayetlerden, sefilliklerden ve dehşetlerden kurtarırdı!” Onu şu meşhur sözüyle yazıma resmi olarak başlayacağım şimdi: “Devlet büyüdükçe, özgürlük de o oranda küçülür.” Güzel söylemiştir üstat. Devlet dediğimiz aygıt halkın örgütlenmiş biçimidir ama halkın kendisi olduğunu unutup kendi kendine bir varlık olur ve sorun orada başlar; halkın çocuğudur, ondan doğmuştur ama ana babasına kötü davranmaya onu sömürmeye, onun özgürlüklerini kısıtlamaya, onun parasını çalmaya başlar. Sıklıkla kullanırız ‘Devletin Parası’ kavramını ki böyle bir şey de yoktur, sadece ‘Halkın Parası’ vardır! O yüzden halk, kendi parasının her bir kuruşunun hesabını sormak durumundadır! Onu sormayan halka da en hafifinden enayi derler; soran halk ise ahlaki değerlere ve adalet duygusuna sahip akıllı, onurlu bir halk demektir! Bu evrensel konu üzerinde bütün toplumların düşünmesi ve devlet dediğimiz bu aygıta bu özgürlük meselesini demokratik yollardan hatırlatmaları gerekir.

Yağmurlu bir Haziran geçirdik. Eğer Temmuz-Ağustos ayında da bu yağmurlu durum devam ederse iklim değişimi olayına önemli bir kanıt teşkil edebilir bu durum, çünkü özellikle Ankara Temmuzda oldukça yağmursuz geçer!

Yağmurlar yağıyor ama memleketteki kirlilikler de temizlenmiyor; zaman zaman yazılarımda memleket ne âlemde diye soru soruyorum, yanıt hep aynı: Memleket aynı! Aynı aptallıkların içinde battıkça batıyor, çünkü aynı tarz aptal ve yetersiz aktörlerin çevirdikleri trajikomik bir film olduğundan doğruyu, güzeli, sanatı, kaliteyi, gerçek gelişmeyi, yükselmeyi, ahlakı yakalayamıyoruz! Çürümüş toplumların tek bir kurtuluşu vardır: Tam çürüyüp topraktan yeniden doğmak! Tam çürümenin en iyi yanı budur, artık ötesi yoktur, en dibe vurulmuştur ve tek yön yeniden diriliş ve yükseliş kalmıştır!

Etkinliğin fotoğrafları aşağıdaki linkten görülebilir:

https://picasaweb.google.com/103700556243469155685/SafranboluTokatlCanyonBulakMencilisCave235KmFromAnkara

Saat 11.30’da Ankara’dan yola çıktık. Serince bir hava vardı öyle ki Cankurtaran’da 1580 rakımdan geçerken aracın termometresinde 13 derece yazıyordu! Otobandan doğruca Gerede yakınlarına geçtik ve Gerede’ye uğramadan Karabük yoluna saptık. Karabük’le Safranbolu birleşmişler ve Ankara’dan yaklaşık 230 kilometre. Özel araçla 2 saatte varılabiliyor ve yol son derece düzgün, akıcı bir yol. Ankaralı gezginlerin rahatlıkla gelebilecekleri bir güzergâhtır burası.

Karabük’ün bir ilçesi olan Eskipazar’dan geçerken gözümüze her zaman o meşhur levha takılıyor: Hadrianapolis Antik Kenti, kazıların daha doğru dürüst yapılmadığı şansız bir antik kent! Burası Eskipazar’dan sadece 3 km içeride ancak olayı her zaman dönüşte uğrarıza bıraktığımız için zaman kalmıyor gezmeye. Bir gün buraya özellikle gidilecek ve gezilecek, notumu düşüyorum tarihe! Karabük yakınlarından geçerken meşhur Kardemir ve onun kirli havası görülür. Temeli Atatürk’ün talimatıyla atılmış bu devasa demir-çelik işletmesi civarında yoğun bir kirlilik vardır; ülke ekonomisi için önemli bir kuruluştur.

Paflagonya bölgesindeki Safranbolu’ya girdiğimizde saatler henüz 14 olmamıştı. Safranbolu’nun merkezinde yol ikiye ayrılır. Sağdaki yol Fethi Toker Güzel Sanatlar Fakültesinin önünden eski Safranbolu’ya yani Eski Çarşıya soldaki yol da İncekaya köyüne gider ki biz sola saptık. Eski adıyla Gayza köyünde bir antik su kemeri vardır ve bizim hedefimizdeki yerlerden biridir orası.

Safranbolu’dan 8 km kadar sonra İncekaya köyü muhtarlığına ait otoparka gelinir. Otomobiller için 2 TL’lik bir park ücreti vardır. İncekaya köyü 660 rakımdadır ve otopark 70 metre daha aşağıdadır. Meşhur Kristal Teras da buradadır! Yerden 80 metre yüksekliğe inşa edilmiş olan bu Cam Seyir Terası epeyce bir turist çekmektedir. Roketatar mermisiyle de kırılmayacağı söylenen bir cama sahiptir ki ben bu bilgilere pek de itibar edilmemesinden yanayım! Çünkü iddialı sözlerin ardında genellikle ya abartı ya da palavra yatar! Eğer bilimsel olarak bu söylenen şey denenmişse, camlar öyle test edilmişlerse o zaman bu roketatar ifadesi kullanılabilir!

100 metrekarelik bu teras Tokatlı Kanyonu’nun harika bir manzarasını bize sunar. Kristal Teras’a giriş 3 liradır. Girişte galoş giyin der ama galoş yoktur, tükenmiştir. Ayakkabılar camları kirlettiği için camın üzerinde tam da o korkutucu psikolojik durum yaşanmaz, çünkü önemli olan aşağıdaki uçurumun net olarak görülmesidir yürürken! O yüzden ya galoş kullanılacak ya da camlar sürekli silinecek; sadece üstünün değil altının da silinmesi gerekmekte. Altının silinmesi için özel bir düzenek var mıydı ona dikkat etmedim. Kare kare şeklindeki bu camların her biri 750 kg taşıyabiliyormuş. Uç noktasında sallantı rahat bir şekilde hissedilebilmekte.

Her şeyi abartmakta yaman olan yurdum insanı bu seyir terası için bir cesaret testidir demekteyse de gerçekle pek bir ilgisi yoktur. Teras 1 ayda inşa edilmiş. Bununla övünülür ama önemli olan ne kadar sürede yapıldığı değil ne kadar sağlam olduğu ve ne kadar süre dayanacağıdır, ölçüt budur yani! Bir akşam vakti de burayı görmek gerekiyor çünkü terasın akşam aydınlatması var ve görünümün muhteşem olması ihtimali yüksektir. Bildiğim kadarıyla Türkiye’de başka bir cam teras yok. Oysa cam teras yapılabilecek önemli yerlerimiz var, Valla Kanyonuna da yapılması turistik açıdan akıllıca olur, çünkü orada 80 değil en az 500 metrelik uçurum olan yerler mevcuttur.

Terasta manzara mükemmeldir. Karşıda akan bir şelalenin sesleri bütün vadide yankılanır. Bitki örtüsü çok yoğundur. Flora (Bitki varlığı), fauna (Hayvan varlığı) çok zengindir. Terasın kafesi de vardır, çay içmek için güzel bir mekândır. Yukarıdan baktığınızda Tokatlı kanyonuna inen tahta merdivenleri görürsünüz. Buraya mutlaka inmek gerek. Aşağıya inmeden yaklaşık olarak 200 metre yürünürse meşhur İncekaya Su Kemerinin enfes görüntüsüyle karşılaşılır. Tam bir antik tablo görünümü vardır burada. 6 kemerli bu harika kemer 116 metre uzunluğundadır ve 30 metre yüksekliğindedir; genişliği ise 1 ile 2 metre arasındadır. Sadrazam İzzet Mehmet Paşa tarafından yaptırılmıştır bu kemer. Zaman sorunumuz olduğundan kemerin yakınlarına kadar yürümedik. Esasen kanyona inip kemerin altına kadar yürümek gerekir. Eskiden kemerin üstüne çıkılabilmekteymiş ancak güvenlik sebebiyle bu durum yasaklanmış çünkü kenarlarında korkuluklar yok, yine de giriş kapalı mıdır bakmadım. Bir şey yasak olunca oraya ilgi de artar; kışın kar yağdığında bile o kemerden karşıya geçip bunu videoya dökenler de var:

https://www.youtube.com/watch?v=N5IZkXvduDY

Kemerlerin fazla olması yapının rüzgâra karşı direncini de artırmaktadır. Bu kemer daha önce Bizans döneminde yapılmış sonra da restore mi edilmiş bu konuyu araştırmadım ama değerli okuyucu bunu merak bağlamında inceleyebilir. Çünkü eğer daha önce Bizans zamanında yapılmışsa Sadrazam İzzet Mehmet Paşa’yı andığımız gibi ilk yapanları da anmak gerekir, daha etik olur!

Kanyona iniş yolu pek güzeldir. Tahtadan sandalyeler yapılmıştır aşağıdan çıkanlar için. Gerideki dağlar sislerle birlikte pek bir gizemli hava yaratırlar. Her yer kuş sesleriyle doludur; özellikle sabah buraya gelmek gerekir. Kanyona iniş 2 liradır. Tahta köprülerle doludur kanyon. Tokatlı (Gümüş), Akçasu ve Bulak dereleri bu kanyonları oluşturan unsurlardır. Bu dereler başka derelerle birleşip Karadeniz’e kadar giderler.

Yol boyunca kertenkelelere, ağaç mantarlarına ve çok sayıda kelebeğe rastlanır. Ortalık salyangozlarla da doludur. Küçük mağaralara giden küçük tahta merdivenler vardır. Her yerde minik şelalelerin sesleri duyulur; küçük göletlerde balıklar vardır. Cins kuşlar sağda solda sıkça görülürler. Göletlerin yansımalarında devasa ve eski ağaçlar görülür; göletlerin ağızlarından çeşme gibi sular akar. Ağaçlara salıncaklar asılmıştır. Kaya sarmaşıkları ve yosunlar her yeri kaplamışlardır.

Aşağıdan bakıldığında Cam Teras görkemli bir şekilde durmaktadır. Kanyonda at gezinti yeri de vardır. “Atlarımız Eyitimlidir” diye yazmışlardır burada! 10 liraya at turu yapılır ama pazarlıkla 5 liraya da inerler diye düşünmekteyim. Biz oradayken at durması gereken yerde durmamıştı ve sahibi de müşteriyi attan indirip atın eğitimini tamamlamaya çalıştı! Ata binmenin yanlış bir kültür olduğunu pek çok sözümde belirttim o yüzden burada tekrar etmeyeceğim! At pek sevimliydi ama üzgün de bir hali vardı, kendi hayatını yaşayabilecekken insanlara hizmet ettiği için mutsuz olması normaldi!

Kanyon içinde 1 km kadar daha yürüdük, çok çamur vardı, sağlam bir yağmur yağmıştı. Aracımız tepede olduğundan yürüyerek Eski Çarşı’ya gitmedik ama burada yapılması gereken budur, 2 km kadar daha gidip çarşıya inmek ve çarşıyı gezmek. Hatta Eski Çarşıdan yürüyerek tersten bu kanyona gelmek de alternatif olabilir.

Henüz keşif yapmadım ama Safranbolu Danaköy’e gitmek ve oradan da kanyon boyunca ya da kanyon içinde yürüyerek önce Su Kemerine gelmek oradan da Cam Terasa çıkıp-inip Eski Çarşıya gitmek pek güzel bir rota olur. Danaköy ya da Aşağı Danaköy kanyonun da başlangıç yeridir zaten. Eğer kanyonun içinde bir patika varsa bu yolun enfes olduğunu söyleyebilirim. 6 km kadarlık bir yoldur bu. Burayı mutlaka incelemek gerek. Ankara’dan ulaşım da otobüslerle bile 2,5 – 3 saatte mümkündür, yol temizdir.

Kanyondan sonraki durağımız Mencilis Mağarasıydı. İncekaya köyünün güneybatısında kalır bu mağara. Safranbolu’ya dönerken levhaları takip edip Alemdar caddesi üzerinden güzel bir orman yolundan 800 rakımlı mağaraya gelinir. Cam Terastan burası 8 km kadardır, yakındır yani. Mağaranın bulunduğu dar vadi de tam bir keşif bölgesidir!

Bulak Mencilis Mağarası 3 milyon yıllık bir mağara. Sümela Manastırına çıkıyormuş gibi taş merdivenli bir çıkışı vardır. Ücret tam 4 liradır, öğrenci daha ucuzudur. 400 metresi gezilebilmektedir. Yüzyıllar önce insanlar buraya korunma amacıyla sığınmışlar. Mağaranın aktif bölümüne giriş yasaktır. Burada 15 metrelik bir şelale varmış. Bu su 540 rakımdaki Bulak köyüne kadar ulaşabilmektedir. Safranbolu Eski Çarşı denen yerden minibüsler de mağaraya yolcu taşımaktadırlar.

Zirvesi 1500’lerden daha fazla olan Gayüzü dağının altındadır bu mağara. Sarkıt ve dikitlerin dünyasına demir bir kapıdan girilir ve sabit-serin bir serinlikte 400 metre ilginç bir sessizlik içinde gidilir. Toplam uzunluğu 6 kilometreden fazladır bu mağaranın. Girişten 281 metre kadar yüksekliğe kadar çıkar. Çok katlı bir mağaradır. Gizemi yaşamak için, karanlığı yaşamak için burayı ziyaret etmek gerekir. İçeride Sufi müziği tarzı bir müzik çalmaktadır. Daha birkaç yıldır ziyarete açılmış bir mağaradır. Türkiye’nin 4. Büyük mağarasının ön keşfi de tamamlanmış oldu böylece. Ankara’ya dönüş yolunda kömürde mısır kaynatan esnafı da unutmamak ve durup süt mısırlardan yemek geziyi tamamlayacaktır!

Yazımı bir Karadeniz müziğiyle sonlandırıyorum:

https://www.youtube.com/watch?v=ThBSxvCXksM

Mehmet Murat ildan

https://www.facebook.com/mehmetmuratildan.quotations

Read Full Post »